23 Aralık 2013 Pazartesi

Aman Kimseler Duymasın! 'bizimkiler ermenice kursunda'




Artık çok sık tekrarlanmıyor olsa da, Arap Baharının ilk başladığı zamanlarda 'Bölgeyi bilen uzmanımız yok!, Arap basınını takip edecek kadar kimse Arapça bilmiyor.' gibi sitem ve şikayetler hemen her gün dile getiriliyordu. 

Muhakkak ki bu tür yakınmalar sadece Arap dünyası için geçerli değil. Cumhuriyetin jeopolitik tehdit algıları arasında ön sıralarda yer alan Ermeniler ve Rumlar ile ilgili de geçmişte ne yeterli bilgi birikimi ne de yeterli istihbarat çalışmasını yapacak eleman kapasitesine sahip olabildi Türkiye. Bir dili öğrenmek, bir kültürü yakından tanımak için tabi ki düşman olarak algılanması gerekmiyor, fakat askeriyenin ve hariciyenin en azından kendi tehdit algılarına uygun istihdam politikası geliştirmesi beklenirdi. 

Bunun böyle olmadığını eski bir büyükelçiden dinlemiştim. Yıllarca Ermeni terörüyle yatıp kalkan Türkiye'nin Dışişlerinde Ermeni masası oldukça geç bir zamanda kurulduğunu ve -eğer değişmediyse- birkaç yıl önceye kadar sadece 3 kişi çalıştığını anlatmıştı. Tahmin edebileceğiniz gibi bunlardan hiçbiri de Ermenice bilmiyordu. Ermeni Soykırım müzesini beraber gezdiğimiz emekli büyükelçi gezinin sonunda eklemeyi ihmal etmemişti: "Görev yaptığım yıllarda resmi sıfatım nedeniyle inkar ettiğim bir gerçeği emekli olduktan sonra kabul etmek çok ağır geliyor." Türk diplomatlarının veya istihbarat elemanlarının sahte kimlikle olsa bile Erivan'daki Ermeni Soykırım Müzesine gelmediğini de böylece öğrenmiştim.

İstanbul'daki Ermeni azınlığın çıkardığı Agos Gazetesinde çalışan bir dostum birkaç yıl önce Ermenice bilen birinin gazetelerinde staj yapmak için başvurduğunu söylediğinde çok şaşırmıştım. Ermeniceyi sonradan öğrenen bir Türkiye vatandaşı sık rastlanan bir durum değildi, hala da değil. Staj başvurusunu kabul etmişler fakat tamamen tesadüf eseri bu stajyerin MİT için çalışan biri olduğunu ve Ermenicesini geliştirmekten çok gazeteyle ilgili bilgi toplamak için böyle bir yola başvurduğunu öğrendiğini aktarmıştı.
Son günlerde öğrendiğim başka bir traji-komik hadise ise artık bunları unutmadan topluca yazmam gerektiğini hatırlattı. Yıllarca Ermeni azınlık okullarında öğretmenlik yapan bir öğretmen hafta sonları ders verdiği yabancı dil kursunda bir grup öğrencinin Ermenice özel ders talebiyle kendisini aradığı haberini almış. Üniversite öğrencisi sandığı kişilerin orta yaşlı olduğunu görünce şaşırsa da, iyi niyetinden öküz altında buzağı aramamış. Fakat üçüncü haftadan sonra bizim 'öğrenciler' ağızlarındaki baklayı çıkarmış. Meğer Osmanlı arşivlerindeki Ermenice belgeleri okumak için Başbakanlık Arşivinden bir kaç memurun Ermenice öğrenmesine karar verilmiş ve bu yüzden arkadaşları Ermenice özel ders veren bir hocaya yönlendirmişler. Bunda ne var diyeceksiniz. Haklısınız. Ama bizimkiler öyle düşünmemiş. 'Aman hocam' demişler 'Sakın bizim memur olduğumuzu devlette çalıştığımızı kimse duymasın. Maazallah devlet memurları Ermenice öğrenir diye yayılırsa hepimiz rezil oluruz!'

Memurlarımızın endişelerini bir kenara bırakalım, Aras'ın diğer tarafına bir göz atalım.

Erivan Üniversitesinde çok ciddi çalışmalar yapan Türkoloji bölümü bulunuyor. Burada bir panele katılan Fransız bir akademisyen anlatmıştı öğrenciler ile hocalar aralarında Türkçe tartışacak kadar dile hakim olduklarına bizzat şahit olduğunu. Ya Ermeni Dışişleri? Akademisi Türkçe konusunda güçlüyse, Hariciyesi de aynı şekilde gelişme göstermez olur mu? Erivan meydanda bulunan Dışişleri Bakanlığına gittiğimizde bizi karşılayan Türkiye masası şef yardımcısı diplomatın akıcı Türkçesi karşısında oldukça şaşırdığımı hatırlıyorum. Yaklaşık iki saat boyunca devam eden sohbetimiz Anadolu coğrafyasına ve İstanbul'un tarihi semtlerine kadar derinleşebilmişti. Erivan doğumlu bu diplomat Adana'da sevdiği kebapçılardan bahsederken, mesleğine özgü malumatfuruşluktan kaynaklanan bir kibirden ziyade yakın hissettiği insanlarla güzellikleri paylaşmanın mutluluğunu yaşadığını belli ediyordu. Sohbet sonrasında Ermenistan İstihbarat Örgütü merkezinin karşısındaki Lübnan lokantasına oturduğumuzda binayı göstererek, şaka yollu 'Burayı da gezebilirsiniz. Hatta İngilizce konuşmanıza bile gerek kalmaz. Çoğunluk Türkçe anlar.' dediğini de hatırlıyorum. 

Şimdi kimse bana biz büyük devletiz, küçüklerin dilini öğrenmeyiz demesin. 

Umarım ileride üniversitelerde Ermenice öğrenmek yaygın bir hal alır ve Ermeni edebiyatının seçmelerini okuma imkanı buluruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder